Ticari kazanç nedir? | Safi ticari kazanç nedir? | Dar mükelleflerin vergilendirilmesi
Vergi sisteminde mevcut olan iki temel vergi kanunu kapsamında devlet, yapacağı hizmetlerin büyük bir kısmını vergi mükellefiyeti olan kişi ve şirketlerden tahsil ettiği vergilerle finanse eder. Bu kapsamda vergilerini hesaplamak isteyen vatandaşlar, ticari kazancın ne olduğunu araştırmaya başladı.
Türkiye Cumhuriyeti vergi sisteminde yer alan iki temel yasa olan, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında vatandaşlar araştırmaya girişti. Kurumlar vergisi mükellefi olan kişilerde, Kurumlar Vergisi Kanunu ve atıf yapılan durumlarda Gelir Vergisi Kanunundaki hükümler dikkate alınarak vergilendiğinden gerçek kişilerin kazanç ve iradının hangi gelir unsurundan elde edildiğine bakılır. Gelir Vergisi Kanununda yedi gelir unsuru sayılmıştır. Ticari kazanç da bu gelir unsurlar arasında yer alır. Peki ticari kazanç nedir? İşte Safi ticari kazanç | Dar mükelleflerin vergilendirilmesi ve tüm detaylar...
TİCARİ KAZANÇ NEDİR?
Ticari kazanç, Gelir Vergisi Kanununda sayılan yedi gelir (kazanç ve irad) unsurundan birisidir. Kanunun 37'nci maddesinde ticari kazancın tarifi (tanımı) yapılmıştır. Madde metni şöyle tarif edilmiştir:
TİCARİ KAZANCIN TARİFİ KANUNU
Madde 37
- Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır.
Bu kanunun uygulanmasında, aşağıda yazılı kazançlar ticari kazanç sayılır:
- Maden, taş ve kireç ocakları, kum ve çakıl istihsal yerleri ile tuğla ve kiremit harmanlarının işletilmesinden;
- Coberlik işlerinden;
- Özel okul ve hastanelerle benzeri yerlerin işletilmesinden;
- Gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden;
- Kendi nam ve hesaplarına menkul kıymet alım-satımı ile devamlı olarak uğraşanların bu faaliyetlerinden;
- Satın alınan veya trampa suretiyle iktisap olunan arazinin iktisap tarihinden itibaren 5 yıl içinde parsellenerek bu müddet içinde veya daha sonraki yıllarda kısmen veya tamamen satılmasından; elde edilen kazançlar.
- Diş protezciliğinden elde edilen kazançlar.
Kollektif ortaklıklarda ortakların, adi veya eshamlı komandit ortaklıklarda komandite ortakların ortaklık karından aldıkları paylar şahsi ticari kazanç hükmündedir. (66’ncı madde hükmü mahfuzdur.)
Ticari kazanç, Vergi Usul Kanunu hükümlerine ve bu kanunda yazılı gerçek (Bilanço veya işletme hesabı esası) veya basit usullere göre tespit edilir.
Özel okul ve hastanelerle benzeri yerleri işleten serbest meslek erbabı, serbest meslek kazançlarını da işletmenin kayıtlarına ithal edebilirler.
SAFİ TİCARİ KAZANÇ NEDİR?
Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesi uyarınca, kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içerisinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır.
Safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Zirai faaliyetle uğraşan kurumların bu faaliyetinden doğan kazançlarının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun zirai kazancın tespitine ilişkin hükümleri de dikkate alınır.
Vergi Usul Kanununun 177'nci maddesinin birinci fıkrasının (4) ve (5) numaralı bentlerine göre her türlü ticaret şirketleri ile kurumlar vergisine tabi olan diğer tüzel kişiler birinci sınıf tüccar olup bilanço esasına göre defter tutmak zorundadırlar.
Gelir Vergisi Kanununun 38'inci maddesine göre, bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Hesap döneminde işletme sahiplerince;
- İşletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirilir,
- İşletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunur.
Kurumlar vergi mükelleflerinin kazançlarını tespiti sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile Gelir Vergisi Kanununun ticari kazancın tespitinde indirilecek giderlere ilişkin hükümlerine uyulması gerekmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanununda da safi kazancın belirlenmesinde temel ölçü, dönem sonu ve dönem başı öz sermaye kıyaslamasıdır.
Safi kurum kazancının tespitinde Kurumlar Vergisi Kanununun 7'nci ve müteakip maddelerinin yanı sıra Gelir Vergisi Kanununun indirilecek giderlere ilişkin 40'ıncı maddesi de dikkate alınacaktır.
Zirai faaliyetle uğraşan kurumlar, safi kurum kazançlarını tespit ederken belirtilen hükümlerin yanı sıra, hasılatın ve giderlerin tespitine dair özel düzenlemeler nedeniyle Gelir Vergisi Kanununun 59'uncu maddesinin son fıkrası hükmünü de ayrıca dikkate alacaklardır.
Bilgilidenetim.com sitesinde yer alan örneğe göre,
Örnek
İş merkezi İngiltere’de bulunan ve daimi temsilcisi vasıtasıyla Mersin’den lastik satın alan Bay (X), bu malları işlemeksizin Almanya’ya ihraç etmesi halinde sözü edilen kazanç ne şekilde vergilendirilecektir.
Gelir Vergisi Kanununun 7.maddesindeki parantez içi hüküm ile getirilen düzenleme ile İş merkezi Türkiye’de bulunmayanların Türkiye’den satın alarak yurtdışına ihraç ettikleri mallar dolayısıyla elde edilen gelir vergilendirilmeyecektir.
Bu düzenleme ile Türkiye’de yerli malların desteklenmesi amaçlanmış olup satın alınan malların Türkiye’de satılmaksızın ihraç edilmesi ve döviz girdisinin artırılması amaçlanmıştır.
Örnek
Merkezi İtalya’da bulunan bir şahıs şirketinin Türkiye’de aracılık hizmetlerinde bulunmak üzere daimi temsilcini 20.10.2008 Türkiye’ye göndermiş olup faaliyetini 01.05.2009 tarihinde tamamlayarak ülkesine geri dönmüştür.
Daimi temsilci aracılığıyla Türkiye’de elde edilen gelirin türü, gelir vergisi karşısındaki durumu, geçici vergi mükellefiyeti ve vergi tevkifatı sorumluluğunu açıklayalım.
Çözüm
Merkezi İtalya’da bulunan bir şahıs firmasının Türkiye’de açacağı şube ile aracılık faaliyetinde bulunması halinde vergilendirmede bakılacak asıl kriter bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak altı aydan fazla oturup oturmamasıdır.
Örneğimizde görüleceği üzere İtalya merkezli şahıs adına faaliyette bulunan daimi temsilci bir takvim yılı içinde Türkiye’de 6 aydan fazla kalmadığı görülmektedir. Yapılan aracılık faaliyeti ticari faaliyet kapsamında değerlendirilerek dar mükellef esasa göre vergilendirilecektir.
MADDE 13
SAFİ KURUM KAZANCI
(199 sayılı Kanunun 11'inci maddesiyle değişen şekli) Kurumlar Vergisi, birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır.
(2362 sayılı Kanunun 9'uncu maddesiyle değişen fıkra) Safi kurum kazancının tesbitinde Gelir Vergisi Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Zirai faaliyetle iştigal eden kurumların bu faaliyetlerinden doğan kazançlarının tesbitinde Gelir Vergisi Kanunu'nun 59'uncu maddesinin son fıkrası hükmü de nazara alınır.
(4369 sayılı Kanunun 82'inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlük; 29.7.1998)(*)
Dar mükellefiyete tabi kurumların kurum kazançlarının, ticari kazanç gibi tesbit edilmesi gereken kazanç ve iratlar da dahil olmak üzere, ticari veya zirai kazançlar dışında kalan kazanç ve iratlardan ibaret bulunması halinde, Gelir Vergisi Kanunu'nun bu gibi kazanç ve iratların tesbiti hakkındaki hükümleri Kurumlar Vergisi matrahının tesbitinde de uygulanır.
(*) (2362 sayılı Kanunun 9'uncu maddesiyle değişen fıkra) Gelir Vergisi Kanununun ortalama kar haddi ve asgari gayri safi hasılat esası hakkındaki hükümleri Kurumlar Vergisi mükellefleri içinde uygulanır.
Dar mükellefiyete tabi kurumların kurum kazançlarının, ticari kazanç gibi tesbit edilmesi gereken kazanç ve iratlar da dahil olmak üzere, ticari veya zirai kazançlar dışında kalan kazanç ve iratlardan ibaret bulunması halinde, Gelir Vergisi Kanununun bu gibi kazanç ve iratların tesbiti hakkındaki hükümleri Kurumlar Vergisi matrahının tesbitinde de uygulanır.
DAR MÜKELLEFLERİN VERGİLENDİRİLMESİ
Nezat Erdağ'ın makalesinden alınan bilgiye göre,
Dar mükellef kurumların Türkiye’de elde ettikleri kazançlar 3 şekilde kurumlar vergisine tabi tutulur:
YILLIK BEYAN
Tam mükellef kurumlar gibi hesap dönemi kazançlarına ilişkin olarak yıllık beyanda bulunulur. Bu durum, esas itibariyle iş yeri ya da daimi temsilci vasıtasıyla elde edilen kazançlar için söz konusudur.
ÖZEL BEYAN
Dar mükellefiyete tabi olan yabancı kurumların vergiye tabi kazancının Gelir Vergisi Kanununda yazılı diğer kazanç ve iratlardan (değer artış kazançları ile arızi kazançlar) ibaret bulunması halinde, yabancı kurum veya Türkiye’de adına hareket eden kimse, bu kazançları elde edilme tarihinden itibaren 15 gün içinde ilgili vergi dairesine beyanname ile bildirmek zorundadır. Kısaca; özel beyan kapsamına Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80. maddesinde düzenlenen değer artış kazançları ile aynı yasanın 82. maddesinde düzenlenen arızi kazançlar girmektedir.
Bunlara örnek olarak;
Menkul kıymetlerin, ortaklık hisselerinin, gayrimenkullerin ve gemilerin elden çıkarılmasından doğan kazançları, terk edilen bir ticari işletme ile ilgili olarak daha sonra elde edilen kazançları, arızi olarak yapılan ticari veya serbest meslek işlerinden sağlanan kazançları, gayrimenkul tahliyesi yada kiracılık hakkının devri sonucu elde edilen tazminatları gösterebiliriz. Telif, imtiyaz, ihtira, işletme, ticaret unvanı, marka ve benzeri gayri maddi hakların satışı, devir ve temliki karşılığında alınan bedeller özel beyan kapsamı dışında tutulmuştur. Ancak, yukarıda özel beyan kapsamına girdiği belirtilen kazançların ticari işletmeye bağlı olarak elde edilmesi halinde yıllık beyana dahil olacaklarından ayrıca özel beyan söz konusu olmayacaktır. Diğer kazanç ve iratlara ilişkin olarak Türkiye’ye bizzat getirilen nakdi veya ayni sermaye karşılığında elde edilen menkul kıymetler ile iştirak hisselerinin elden çıkarılması sırasında oluşan kur farkı kazancına dair hükümler hariç olmak üzere, Gelir Vergisi Kanununda yer alan vergilendirmeme hususundaki istisna, kayıt, şart ve sürelere ait sınırlamalar dikkate alınmaz.
Dar mükelleflerin, yabancı sermaye mevzuatına göre ilgili mercilerden izin almak suretiyle, Türkiye’ye bizzat getirdikleri nakdi veya ayni sermaye karşılığında iktisap ettikleri menkul kıymetler ile iştirak hisselerini elden çıkarmalarından doğan değer artışı kazançlarının hesabında, kur farkından doğan kazançlar dikkate alınmaz. şu kadar ki, bu mükelleflerin Türkiye’de elde ettikleri kazançların, münhasıran bu menkul kıymet veya iştirak hisseleri dolayısıyla elde edilen menkul sermaye iratlarından ve bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılmasından doğan değer artışı kazançlarından ibaret olması şarttır. Bu mükelleflerin, Türkiye’de menkul kıymet alım satımıyla devamlı olarak uğraşmaları halinde, kur farkından doğan kazançlar da ticari kazancın hesabında dikkate alınır. Kur farkından doğan kazançların hesabında, menkul kıymet veya iştirak hisselerinin iktisabına tahsis edilen yabancı sermayenin bu kıymet veya hisselerin iktisap tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı ile bu kıymet veya hisselerin elden çıkarılması tarihindeki aynı miktar yabancı sermayenin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuruna göre hesaplanan Türk Lirası karşılığı arasındaki fark esas alınır. Dar mükellefiyete tabi yabancı kurumların vergisi, bunlar hesabına Türkiye’deki müdür veya temsilcileri; müdür veya temsilcileri mevcut değil ise kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlar adına tarh olunur. Görüldüğü gibi, kazanç ve iratları yabancı kuruma sağlayanlar adına vergi tarhı söz konusu olabilmektedir. Öte yandan; yabancı kurum adına işlem yapan tam mükellef gerçek kişilerin ya da kurumların da “temsilci” sıfatıyla tarhiyata muhatap olacaklardır. Bu şekilde işlem yapan kişi ya da kurumların konuya özellikle dikkat etmeleri önem taşımaktadır.
KRİTERLER:
Türkiye’de yerleşik olmayan gerçek kişiler Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlardan dolayı dar mükellef olarak vergilendirilirler. İkametgahı Türkiye’de bulunmayan ve bir takvim yılı içinde devamlı olarak Türkiye’de altı aydan fazla oturmayanlar dar mükellef olarak vergilendirilir. Dar mükellef gerçek kişiler, sadece Türkiye’de elde ettikleri kazanç ve iratlar üzerinden vergilendirilir, yabancı ülkelerde elde ettikleri kazanç ve iratlarını Türkiye’de beyan etmezler.
Örneğin, 2008/Eylül ayında Almanya’dan İstanbul’a gelen Bay Hans ticari aracılık işi yapmış ve 2009/ Nisan ayında memleketi terk etmiştir. Örneğimizde de görüleceği üzere Bay Hans Türkiye’de toplam 6 aydan fazla kalarak aracılık faaliyetinde bulunmuştur. Ancak mükellef bir takvim yılı içinde 6 aydan fazla kalma kriteri gerçekleşmediğinden vergilendirme dar mükellef esasına göre yapılacaktır.