"Türkiye, göç yükünü hisseden en ağır hisseden ülkedir"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen 1. Küresel Mülteci Forumunda açıklamalarda bulundu. Erdoğan,"Türkiye düzensiz göç yükünü en ağır hisseden ülkedir. Sadece 3.7 milyonu Suriyeli olmak üzere 5 milyon kişiye ev sahipliği yapıyor." dedi.

"Türkiye, göç yükünü hisseden en ağır hisseden ülkedir"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen 1. Küresel Mülteci Forumunda açıklamalarda bulundu.

Uluslararası toplumun geçmişte emsaline az rastlanır bir göç krizi ile karşı karşıya olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bugün dünya genelinde, 260 milyona yakın göçmen, 71 milyonun üzerinde yerlerinden edilmiş kişi ve 25 milyona yakın mülteci bulunuyor. Bu sayı, ekonomik nedenler yanında açlık, kıtlık, iç savaşlar, terör saldırıları ve siyasi belirsizlikler gibi sebeplerle gün geçtikçe artıyor." dedi.

İnsanların sadece daha iyi bir iş, daha yüksek bir hayat standardı için değil hayatlarını idame ettirebilmek, karınlarını doyurabilmek, çocuklarına bir lokma ekmek bulabilmek için göç etmek zorunda kaldığını vurgulan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Çıkılan bu umut yolculukları, maalesef çoğu zaman ölümle felaketle sonuçlanıyor. Sadece son 7 sene içinde çoğu kadın ve çocuk 20 bin insan, Akdeniz'de azgın dalgaların kurbanı oldu. Sahra Çölü'nün cehennem sıcağında binlerce masum, hayatını kaybetti. Bugün 'mülteci sorunu' diye genelleştirdiğimiz meselenin arka planında büyük bir dram vardır. Sahile vuran minik çocuk cesetleri, bu sorunun artık daha fazla görmezden gelinemeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir. Bütün bunları çatışmaların ve düzensiz göç hareketlerinin uzağında bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak söylemiyorum. BM verilerine göre dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan bir ülkenin devlet başkanı olarak ifade ediyorum."

Türkiye'nin aynı zamanda insani yardımlarda milli gelire oranla dünyanın bir numaralı ülkesi olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hiçbir ülkenin, günümüz dünyasında mülteci sorununa coğrafi uzaklık, yakınlık merceğinden bakma lüksü yoktur. Dünyanın devasa bir köye dönüştüğü, mesafelerin anlamını yitirdiği bir dönemde, hepimizin kaderi ortaktır." dedi.

"ÜLKEMİZE SIĞINAN HİÇ KİMSEYİ GERİ GÖNDERMEDİK"

Bugünkü toplantının mülteci ve göç krizinin insani bir bakış açısıyla yeniden ele alınmasına vesile olmasını dileyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Küresel Mülteci Forumu'nun gözlerini ve gönüllerini bize yöneltmiş tüm mazlumlara umut olmasını temenni ediyorum. Türkiye, düzensiz göç ve mülteci akınlarının yükünü dünyada en ağır hisseden ülkelerin başında geliyor. Şu an sadece 3,7 milyonu Suriyeli olmak üzere 5 milyona yakın yerinden edilmiş kişiye ev sahipliği yapıyoruz. Suriye'de çatışmalar başladıktan sonra açık kapı politikası uygulayarak, ülkemize sığınan hiç kimseyi geri göndermedik. İmkanları bizden katbekat fazla ülkeler, mültecilere sayıları onlarla ifade edilen kotalar koyarken, biz ırk, din, dil, etkin köken ayrımı yapmadan herkese kucak açtık. Birkaç münferit hadise dışında hamd olsun mültecileri ötekileştirecek, dışlayacak, onları düşmanlaştıracak hiçbir üzücü olay yaşanmadı."

Devlet olarak Türk vatandaşlarına sağlanan imkanları, Türkiye'ye sığınanlara da sağladıklarını belirten Erdoğan, "Zira varil bombalarından kaçan insanlara biz kapımızı kapayamazdık. Çünkü onlar birer insandı." ifadesini kullandı. 

Suriyelilerin kendi kendilerine yeter konuma gelmeleri için eğitimden sağlığa, istihdamdan kadın ve çocuklar gibi hassas kesimlerin korunmasına kadar gereken her türlü çabayı gösterdiklerine dikkati çeken Erdoğan, sözlerine söyle devam etti: 

"Eğitim çağındaki 1 milyon Suriyeli çocuğun 685 binine okul imkanı tanıyoruz. Okul çağındaki Suriyeli çocukların okullaşma oranını 5 yılda yüzde 30'dan yüzde 63'e çıkarttık. 34 bin Suriyelinin ülkemizde lisans ve lisansüstü eğitim almasının önünü açtık. Dünya genelinde mültecilerin yüksek öğretime erişim oranı yüzde 1 iken Türkiye'de bu oran yüzde 6'dır. Bu güne kadar 21 bin 300 Suriyeliye yüksek öğrenim ve Türkçe dil bursu verdik. Suriyeli ve diğer göçmen çocukların evlatlarımızla beraber aynı sınıflarda eğitim almasını temin ettik. Sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırmak amacıyla Suriyelilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde göçmen sağlığı merkezleri inşa ettik. Bu merkezlerde 678 Suriyeli hekim ile 954 Suriyeli ebe ve hemşire görev yapıyor. Son 8 yılda ülkemizde 516 bin civarında Suriyeli bebek dünyaya gelmiştir. Bu bebeklerin de her türlü sağlık imkanından faydalanmasını temin ettik." 

"SURİYELİLERİN İSTİHDAMINI TEŞVİK EDİYORUZ"

Erdoğan, Suriyelilere yönelik entegrasyon faaliyetlerinin de devam ettiğini dile getirerek, Türk halkının ve mültecilerin bir araya gelerek birbirlerini yakından tanımaları için özellikle Suriyeli nüfusun yoğun olduğu illerde Suriyeliler için sosyal ve kültürel etkinlikler yaptıklarını anlattı. 

Küresel mutabakatın dört temel hedefinden biri olan mültecilerin kendi kendilerine yetebilmeleri için farklı projeleri devreye aldıklarına değinen Erdoğan, "Suriyelilerin çalışma izni almalarının yasal zeminini hazırladık. Ayrıca Suriyelileri istihdam eden işverenlerin çalışma izin harçlarının düşürülmesi gibi yöntemlerle Suriyelilerin istihdamını teşvik ediyoruz." dedi. 

Her ilde mültecilere yönelik dil ve meslek edindirme kursları açtıklarını bildiren Erdoğan, "Bugün ülkemizdeki birçok Suriyeli artık kendi ayakları üzerinde durabilir konuma geldi." değerlendirmesini yaptı. 

Suriyelilere yönelik insani yardım faaliyetlerinin de aralıksız devam ettiğinin altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türk Kızılayı, AFAD ve sivil toplum kuruluşlarımızca ülkemizde bir milyonu aşkın Suriyeliye psiko-sosyal destek ve geçim yardımı sağlıyoruz. Aynı zamanda Suriye içerisinde yerlerinden edilmiş kişilere de düzenli insani yardım ulaştırıyoruz. Hassas durumdaki mültecilerin tespitine ve korunmasına özel önem atfediyoruz."

Erdoğan, Birleşmiş Milletler'in hassasiyet ölçütleri doğrultusunda mültecilerin ihtiyaçlarına süratte cevap verebilmek için koruma masaları kurduklarını dile getirerek, sığınmacılar için bütçeden harcanan rakamın Birleşmiş Milletler kriterlerine göre şu an itibarıyla 40 milyar doları aştığını bildirdi.

Aynı dönemde dışarıdan Türkiye'ye gelen yardımların ise son derece kısıtlı olduğunu vurgulayan Erdoğan, şu bilgileri paylaştı:

"Avrupa Birliğinin bize verdiği söz vardır. '3+3 milyar avro bu kurumlara destek vereceğiz' demişlerdir. Şu an itibarıyla ne yazık ki Avrupa Birliği'nden Bu STK'lere gelen destek ancak 2 milyar avroya ulaşmış durumdadır. Durumun ne olduğunu göstermesi bakımından herhalde bu çok büyük önem arz ediyor. Hala ikinci 3 milyar için herhangi bir ses yok. Bundan da tahsis edilen 450 milyon avro 'geldi, geliyor' diyorlar ama gelmiş değil."

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine Türkiye'de sergiledikleri dayanışma için teşekkürü bir borç bildiğini belirten Erdoğan, "Gerek Sayın Guterres gerekse Sayın Grande daima ülkemize destek olmuş, meseleye sahip çıkmışlardır. Mülteci meselesinin bizim gibi bu insanlara layıkıyla ev sahipliği yapan bir kaç ülkenin çabalarıyla önlenemeyeceği açıktır. Vicdanları yaralayan bu sorunun sürdürülebilir şekilde çözülmesi ancak küresel düzeyde atılacak adımlara bağlıdır. Küresel sahiplenme konusunda halen arzu edilen seviyenin çok uzağında olduğumuzu görüyorum." diye konuştu. 

"DESTEK VERMEYE GELİNCE NE YAZIK Kİ YOK"

Geçtiğimiz yıl kabul edilen Küresel Mülteci Mutabakatı'nın uygulanmasına verdikleri önemi anlatan Erdoğan, şunları söyledi: 

"Küresel Mülteci Forumu'nun, mutabakat hükümlerinin hayata geçirilmesi sürecinde önemli bir adım olmasını temenni ediyorum. Öte yandan Suriye kaynaklı göç probleminin tek çözüm yolu, mültecilerin bizim sınırlarımız içinde tutulması olarak görülemez. Türkiye'nin uluslararası toplum adına 9 yıldır tek başına taşıdığı bu sorumluluğu diğer ülkeler paylaşmakla mükelleftir. Mültecileri kendi topraklarında tutacak, ülkemizde olanları da tekrar vatanlarına döndürecek formüllerin devreye alınması gerekiyor. Mültecilerin terk etmek zorunda bırakıldıkları yurtlarına geri dönüş hakkı tartışma götürmez. Suriye'de kalıcı istikrar ve normalleşmenin tesisinde geri dönüşler en az terörle mücadele kadar önemlidir." 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok devlet başkanı ve liderlerle bu konuları görüştüğüne dikkati çekerek, şunları kaydetti: 

"Örneğin, 'Suriye'nin kuzeyinde gelin bir güvenli bölge tesis edelim' dediğimde hepsi, 'gayet güzel' diyorlar. Çünkü ortada bir terör koridoru var. 'Siz destek verin, bakın plan hazır, projeler hazır, bunu bir an önce yapalım' dediğimiz de dünyanın devleri, parası en çok olanlar, sadece bize gülücük atıyorlar. Destek vermeye gelince destek ne yazık ki yok. Bakın şu anda Afganistan'dan İran üzerinden gelip Yunanistan'a, Avrupa'ya gidenler var. Ne yapıyoruz, mecburen onları tekrar alıp, tekrar Afganistan'a göndermek durumunda kalıyoruz."

Erdoğan, Pakistan Başbakanı İmran Han'ın ifadesini anımsatarak, "Afganistan'dan Pakistan'a giden mülteciler var. Sayılar çok çok yüksek. Bunlarla bu mücadeleyi verebilmek o da yine ayrı bir sorun, ayrı bir dert. Ama hepsinden daha önemlisine geliyorum o da Myanmar, Arakan sorunu. Orada yaşananları bir kenara koymak, o da mümkün değil. Açlık var, sefalet var, barınacakları yer yok. Ancak buna tabii ki hep birlikte dünyada insana sahip çıkan, 'insan' diye bir derdi olan bütün ülkelerin destek vermesi lazım ve bu konuda BM Mülteciler Yüksek Komiserliğini bizim yalnız bırakmamamız lazım." diye konuştu.

Birçok batılı dostlarının Suriye kaynaklı düzensiz göç meselesine, sadece güvenlik ve çıkar penceresinden bakmayı tercih ettiğine dikkati çeken Erdoğan, "Dikenli tel örgülerinin Avrupa'yı mülteci akınından koruyacağı gibi son derece yanlış bir düşünceye prim verildi. Hatta çözüm yolu olarak Akdeniz'deki mülteci botlarının batırılması dahil ileride utançla hatırlanacak önerilerle karşılaştık ve bu botları şişleyerek batırdılar ve o insanları Akdeniz'in sularına gömdüler." dedi.

"4 BİN KM'LİK ALANI DEAŞ VE YPG/PKK TERÖRÜNDE TEMİZLEDİK"

Irkçı partiler başta olmak üzere kimi siyasetçilerin mülteci düşmanlığı üzerinden oy yarışına girdiğini gördüklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"DEAŞ terörü bahanesiyle Suriye topraklarından sınır illerimize saldıran, kan döken Suriye'de etnik temizlik yapan terör örgütlerine destek verildi. Suriye'de 9 yıldır yaşanan insanlık dramını Halep'teki şu duvar yazısı çok net anlatmaktadır; 'Suriye'de ölen çocuklardan kan yerine petrol aksaydı dünya anında müdahale ederdi.' Petrol kuyularını koruma uğruna harcanan çabaların hiçbiri canını kurtarmak için varil bombalarından kaçan çocuklara harcanmamıştır. Bu müessif tablo karşısında uluslararası toplumdan arzu ettiğimiz desteği göremeyince biz de başımızın çaresine bakmak zorunda kaldık. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla önce 4 bin kilometrekarelik alanı DEAŞ ve YPG/ PKK teröründen temizledik. Soçi Mutabakatıyla İdlib'de yaklaşık 4 milyonu etkileyecek büyük bir insani trajedinin önüne geçtik."

"PETROL ONLARA DAHA ÇOK LAZIM"

9 Ekim'de başlatılan Barış Pınarı Harekatı ile Suriye sınırında 120 kilometre genişliğinde 30 kilometre derinliğinde bir alanı tüm terör unsurlarından arındırdıklarının altını çizen Erdoğan, böylece 8 bin 200 kilometrekarelik bir bölgenin terör örgütlerinden kurtarıldığını söyledi.

Erdoğan, "Ben de sesleniyorum diyorum ki; o petrol kuyularında bulunan petrolü gelin beraber çıkaralım, ondan sonra o terör bölgesine şu projeleri uygulayarak, şu anda mülteci halinde olan bu insanları o yaptığımız evlere, okullara, hastanelere barınmaları için oraya yerleştirelim. Ama buna yanaşmıyorlar. Çünkü petrol onlara daha çok lazım. YPG/PKK terör örgütünün sivilleri hedef alan saldırılarına rağmen bu bölgeler hali hazırda Suriye'nin en yaşanabilir, en huzurlu alanlarıdır. Suriyeli mültecilerin gönüllü ve güvenli olarak kendi evlerine dönüşlerinden kimlerin, hangi güçlerin rahatsız olduğunu biliyoruz." dedi.

"371 BİN SURİYELİ GÖNÜLLÜ OLARAK GERİ DÖNDÜ"

Filistinli mültecileri vatan hasretine mahkum edenlerin aynı zulmü, aynı senaryoyu Suriye'de tekrarlamasına izin verilmemesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

"Şu anda Filistinli mülteciler nerede yaşıyor? Ürdün'de yaşıyor, Lübnan'da yaşıyor. Peki Filistinli mültecilere yönelik herhangi bir şey var mı? Tam aksine onların diğer kalan yerlerinin de nasıl işgal ederiz, bunun hesaplarını yapanlar var. Ülkemizin güvenli hale getirdiği bölgelere şimdiye kadar 371 bin Suriyeli gönüllü olarak geri döndü. BM 74 Genel Kurulu'nda gündeme getirdiğim projeyi hayata geçirebilirsek bu sayının ilk etapta 1 milyonu bulacağına inanıyorum. Sayın Genel Sekreter ve Yüksek Komiserle de paylaştığım projemizi sizlerin desteği ve katkısıyla gerçekleştirmeyi umut ediyoruz. Bu amaçla önümüzdeki dönemde bir donörler konferansı düzenlemeyi arzu ediyoruz. BM'nin bu konuda ön ayak olmasına önem veriyoruz."

Erdoğan, mülteci krizine kalıcı çözümlerden bir diğerinin de mültecilere üçüncü ülkelerde hayatlarını devam ettirmeleri için imkan sağlanması olduğunu belirterek, bu hususta ne yazık ki arzu edilen seviyenin çok uzağında olunduğunu vurguladı.

"ELİMİZDEN GELEN ÇABAYI GÖSTERMEYE DEVAM EDECEĞİZ"

Özellikle hassas durumdaki mülteciler için üçüncü ülkelere yeniden yerleştirme kotalarının çok düşük düzeyde olduğunun görüldüğünü belirten Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Mültecilerin yüzleştiği sorunların ilk sıralarında son yıllarda artış gösteren yabancı düşmanı ve göçmen karşıtı söylemler geliyor. Her şeyini geride bırakmış insanların dramları üzerinden siyaset yapmak, toplumdaki ön yargıları kaşıyarak siyasi rant peşine düşmek utanç vericidir. Filistinli mültecilere verilen yardımları keserek onları yokluk ve yoksullukla terbiye etmeye çalışmak da aynı şekilde insanlık dışıdır. Toplumsal huzur ve barışı sağlamak için ayrımcı politikalarla mücadele edilmesi ve mültecilerin toplumla uyumun teşvik edilmesi mevcut krizlerin aşılması bakımından önemlidir.

Ülkemiz, kamuoyunda olumsuz algı oluşmaması için basından ve sosyal medyadan da istifade ederek, mültecilerle ilgili doğru bilinen yanlışları düzeltme yönünde özel çaba harcıyor. Alanında bir ilki teşkil eden küresel mülteci forumunun ortak geleceğimiz için özellikle hayra vesile olmasını temenni ediyorum. 

15. yüzyılda engizisyondan kaçan Musevilere sahip çıkan, üç asır önce 'tahtımı veririm, tacımı veririm ama devletime sığınanları vermem' diyen bir ecdadın torunları olarak, bu konuda elimizden gelen çabayı göstermeye devam edeceğiz."

Etiketler :
0
0
0
0
0
0
0
👍
👎
😍
😥
😱
😂
😡