Yavuz Bahadıroğlu kimdir, nereli, kaç yaşında? Niyazi Birinci neden öldü, hastalığı neydi?
Yavuz Bahadıroğlu mahlasıyla bilinen tarihçi ve yazar Niyazi Birinci tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Peki; Yavuz Bahadıroğlu kimdir, nereli, kaç yaşında? Niyazi Birinci neden öldü, hastalığı neydi?
Niyazi Birinci hayatını kaybetti. Yavuz Bahadıroğlu’nun ölümünü oğlu Mücahit Birinci, sosyal medya hesabından yaptığı şu paylaşımla duyurdu;
“Yolumu aydınlatan, mücadelesi ile bana ilham veren, bir neslin doğru yetişmesine vesile olan babamız Niyazi Birinci (Yavuz Bahadıroğlu), Allah'ın rahmetine yürüdü. Rahman ve Rahim olan Allah, ona şefkati ile muamele etsin. Başımız sağolsun. El Fatiha...”
Peki; Yavuz Bahadıroğlu kimdir, nereli, kaç yaşında? Niyazi Birinci neden öldü, hastalığı neydi?
YAVUZ BAHADIROĞLU KİMDİR, NERELİ, KAÇ YAŞINDA?
Niyazi Birinci halk arasında Yavuz Bahadıroğlu adıyla tanınmaktadır. 1945 yılında Hisarlı, Pazar, Rize'de dünyaya gelen Birinci 76 yaşında vefat etti. Evli ve üç çocuk babası olan Birinci yazarlık gazetecilik ve radyo programcılığı yaptı.
1971 yılının Temmuz ayında İstanbul’da gazeteciliğe başlayan Birinci, Yeni Asya- Yeni Nesil Gazetesi'nde Muhabirlik, araştırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Şeref Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle köşe yazıları yazdı. Biryandan da çocuklara yönelik kitaplar yazdı. Asıl çıkışını Yavuz Bahadıroğlu ismiyle yazdığı romanlarla yaptı. İlk romanı Sunguroğlu ve ardından yazdığı Buhara Yanıyor romanı ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Genelde Osmanlı Devletinin çeşitli dönemlerini ele alan otuzu aşkın romanı vardır.
1976 yılında, Yavuz Bahadıroğlu'nun yazdığı ve Çaka Bey'in hayatını romanlaştırdığı Çaka Bey adlı kitabı piyasaya sürüldü.
1991 yılında gazeteciliği bıraktı. Sekiz buçuk sene başka işler yaptı. 1999 yılında Akit gazetesinde tekrar yazmaya başladı. Yavuz Bahadıroğlu, roman, çocuk kitapları, hikâye, araştırma, oyunlar, film yapılmış senaryolar ve fikri eserler olmak üzere yüzlerce çalışmaya imza attı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konularda binlerce konferans verdi, çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller aldı, iki kitabı Kültür Bakanlığı tarafından yayınlandı.
Yeni Akit gazetesinde köşe yazarlığı yapmakta iken 2014 yılının Temmuz ayında ayrıldı. Daha sonra tekrar aynı gazetede yazmaya devam etmiştir. Yavuz Bahadıroğlu, Moral FM de günlük yorumlar yapmıştır. Yavuz Bahadıroğlu, Kemalist Yalanlar adlı kitabını 2015 yılında çıkardı.
NİYAZİ BİRİNCİ NEDEN ÖLDÜ HASTALIĞI NEYDİ?
Birinci bir süredir hastanede tedavi görüyordu. Hastalığı ise henüz bilinmemektedir. 76 yaşında hayata gözlerini yuman usta yazar bir çok kitap yazmıştır.
NİYAZİ BİRİNCİ KİTAPLARI
- 1. Biz Osmanlıyız
- 2. Muhteşem Süleyman
- 3. Elveda Buhara
- 4. Sunguroğlu 1
- 5. Buhara Yanıyor
- 6. Fatih Sultan Mehmed
- 7. Malazgirt'te Bir Cuma Sabahı
- 8. Merhaba Söğüt
- 9. Yavuz Sultan Selim
- 10. Sunguroğlu 2
- 11. Kayıtdışı Tarihimiz
- 12. Sunguroğlu 3
- 13. Kanuni Sultan Süleyman
- 14. Şirpençe
- 15. Çaka Bey
- 16. Endülüs'e Veda
- 17. Osman Gazi (Osman Bey)
- 18. Mısır'a Doğru
- 19. Şehzade Selim
- 20. Kırım Kan Ağlıyor
- 21. Yavuz Sultan Selim ve Kutsal Emanetler
- 22. Mimar Sinan (Mimarideki Osmanlı Mührü)
- 23. Fatih Sultan Mehmed ve İstanbul'un Fethi
- 24. Orhan Gazi
- 25. Harem
- 26. Selahaddin Eyyubi
- 27. Resmi Tarih Yalanları
- 28. Sel
- 29. Bir Devrin Bittiği Yer - Çanakkale (Gallipoli)
- 30. Yolbaşı
- 31. Yıldırım Bayezid
- 32. I. Murat
- 33. Osmanlı'da Şehzade Katli
- 34. Yakın Tarihimizin Sır Perdesi
- 35. Osmanlı Padişahları (Beylikten Hükümdarlığa)
- 36. Dindarların Para ve İktidarla İmtihanı
- 37. Cihan Sultanları (Osman Gazi'den Sultan Vahdettin'e)
- 38. Hayatı Aşkla Yaşamak
- 39. Sahipsiz Saltanat
- 40. Resimli Osmanlı Tarihi
- 41. IV. Murat (1.Cilt)
- 42. Karıncalar Savaşı
- 43. İki Kardeş
- 44. Çelebi Mehmed
- 45. Osmanlı'nın Büyüme Sırları
- 46. Yakın Tarihin Kara Kutusu
- 47. II. Murat
- 48. Tarihin Mayın Tarlası
- 49. Eşim Çocuğum Ve Ben
- 50. Fedakar Annem
- 51. Can'ın Hatıra Defteri
- 52. Yaşam Bir Avuç Gül Bir Tutam Diken
- 53. Tarihimizin Gizli Odaları
- 54. Babalar Eve Dönsün
- 55. İnancın Zaferi Çanakkale
- 56. Bediüzzaman Said Nursi (Hayatı Tefekkürü Mücadelesi)
- 57. Gülü Arayan Adam
- 58. Çanakkale Kıyameti
- 59. Keşmekeş
- 60. Yürek Seferi
- 61. Osmanlı Demokrasisinden Türkiye Cumhuriyetine
- 62. Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi
- 63. Ağalar Saltanatı
- 64. Zindanda Şahlanış
- 65. Adil Olan Kazanır (Erdem Hikayeleri)
- 66. Avukat Bekir Berk
- 67. Kemalist Yalanlar
NİYAZİ BİRİNCİ MAKALESİ
Yavuz Bahadıroğlu’nun Yeni Akit gazetesinde 20 Mayıs 2015 tarihinde yayınlanan bir makalesi :
19 Mayıs münasebetiyle yine esip savurdular. Ciddi görünümlü adamlar, yine “Atatürk olmasaydı biz olmayacaktık!” türünden “komik” nutuklar attı!
İçimden sormak geldi: “Şimdi Atatürk yok diye biz de mi yokuz?”
Bu nasıl bir yaklaşımdır, büyük bir milletimize ne korkunç iftiradır? Hem“Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız” (Behçet Kemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in ortaklaşarak yazdıkları meşhur “Onuncu Yıl Marşı”nın bir mısrası) diye şiirler yazıp ders kitaplarına geçireceksiniz, milli bayramlarda ilkokul çocuklarına bas bas okutacaksınız; hem de “Atatürk olmasaydı biz olmayacaktık” deyip kendi varlığınıza “iftira” atacaksınız!
Bir milletin varlığını tek kişiye endekslemek, ancak hastalıklı akılların ürünü olabilir: Saçma sapanlığın endazesiz biçimidir! Yağcılığın en damıtılmış şeklidir!
Hiçbir millet, birini övmek için kendini böylesine yerle bir etmez!
Atatürk olmasaydı, biz millet olarak yine var olurduk, ama meselâ bugün giydiğimizi giymezdik belki...
Yabancı kıyafetlere bürünmez, “moda”nın arkasına takılmaz, “Anneler Günü”, “Babalar Günü”, “Sevgililer Günü” gibi kapitalist mantığın ürettiği“tüketim” sarmalına düşmezdik...
Alfabemiz değişmez, kültür kaynaklarımız diken tarlasına, kütüphanelerimiz türbeye dönmez, böyle kültürsüzlüğe mahkum olmazdık...
Onca cami satılmaz, kiralanmaz, yıkıma bırakılmaz, “devrim” uğruna onca insan sehpalara sürülmez, Dersim acımasızca bombalanmaz, İskilipli Atıf Hoca gibi nice hocalar çeşitli bahanelere kurban edilmez, Ayasofya Müze yapılmazdı...
Yok şapka giymedi, yok ezanı Türkçe okumadı diye insanlara zulmedilmezdi...
Hac ve umrenin yanı sıra, Türk müziğinin radyolarda çalınması yasaklanmazdı...
Başta Milli Mücadele kahramanları olmak üzere, sayısız insan “hain” ilân edilmez, sürgünlerde hayat sürmek zorunda kalmazdı...
Tekkeler, zaviyeler, dergâhlar, medreseler kapanmaz, şimdiki gibi yürek bağlarımız kopmazdı...
Kimsenin soyuna-sopuna, dinine-imanına, diline-ırkına, vicdanına-namusuna, dinine, tekkesine- medresesine, dergâhına-divanına karışılmayacağından, muhtemelen Şeyh Said, Dersim, Koçgiri, Düzce, Yozgat, Menemen olayları gibi karışıklıklar çıkmaz, kardeş kardeşe kurşun sıkmaz, kin tortusu birikmez, bugün PKK’yı besleyen Türk-Kürt ayırımı yaşanmazdı...
Batı’nın tüm kirli suları üzerimize boşalmaz, böylesine ruhsal ve yüreksel kirlenme olmazdı...
Bediüzzaman’ın ve diğer âlimlerin kadr-u kıymeti bilinir, değerli vakitleri zindanlarda, hicranlarda tüketilmezdi...
Laiklik uğruna ocaklar sönmez, mazlum insanlar hapishanelere sürülmez, başörtüsü zulmü yaşanmazdı...
İnancımıza ve geleneklerimize aykırı olarak, Türkiye’nin heryerine heykeller dikilmez, onca masraf yapılmaz, çocuklarımızın beynine ecdad düşmanlığının yanısıra, din düşmanlığı tohumları da ekilmezdi...
Çerkez Edhem, Rauf Orbay, Kâzım Karabekir gibi, şahsa biat etmeyen vatanseverlere “hain” yaftası yapıştırılmaz, yanlış tarih yazılmaz, beynimiz keşmekeşe dönmez, Selçuklu-Osmanlı eserleri yağmalanmaz, belgeler satılmaz yahut yakılmaz, nesiller kendi ninelerine ve dedelerine böylesine yabancılaşmazdı...
Hars ve irfanımızda kesiklik yaşanmayacağından, kitleler cehalete mahküm bir duruma düşmez, kitap okuma oranı böylesine düşük olmaz, saçma sapan şiirler yazılmaz, bunlar milletin çocuklarına cebren ezberletilmez, öğrencilere “Atatürk’ün sevdiği şarkılar” öğretilmez, “sevdiği yemekler”den söz edilmezdi...
Bir hayat hikâyesi (Nutuk) tarihi kaynak sayılmaz, nesiller yanlış tarih bilgisi almak gibi tüm hayatlarını etkileyecek böylesine büyük bir hataya sürüklenmez, CHP’nin bugün de amblemini teşkil eden altı ok, devletin temeline saplanmaz, devlet bir partinin eksenine girmez, “tornadan çıkma insan” yetiştirme uğruna yıllar ve nesiller heba edilmezdi...
Hilafet kalkmaz, İslâm dünyası bugünkü perişanlıkta savrulmazdı...
“Atatürk ilkelerine sadakat” diye bir şey olmaz, kişiye özel kanun çıkarılmaz, tüm partiler “Atatürkçü” görünmek zorunda kalmaz, tarihi belgeler yıllar boyu saklanmaz, milletin gerçeği öğrenme hakkı gasp edilmez, millet, “demokrasi” yerine, 27 sene “Şefokrasi”ye talim etmez, sosyal, siyasi ve ekonomik anlamda hiçbir iyileşme sağlayamayan tek partiyi kesintisiz 27 yıl sırtında taşımazdı...
Tercüme kanunlar yerine kendi kanunlarımız yürürlükte olur, adli mekanizma güven kaybetmez, bir sürü “vasat zekâ”, “üstün zekâ” gibi yutturulamaz, Osmanlı’yı aşağılayan diziler yapılamaz, şanlı geçmişimize dil uzatılamazdı...
Çeşitli ülkelerde Efendimizle dalga geçen karikatürler çizilemez, kitaplar yayınlanamaz, dergiler çıkarılamaz, filmler yapılamazdı (ki, Sultan II. Abdülhamid’in bu tür yayınlara anında müdahale ederek tepki gösterdiğini, başta Amerika olmak üzere İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi ülkelere sahnelenecek oyunları kaldırttığını, bunun için de hilâfet gücünü kullandığını biliyoruz)...
Lozan da olmayacağından, Ege Adaları, Musul, Kerkük, Batı Trakya, Batum belki kaybedilmez, Ortadoğu belki elimizden çıkmaz, tabiatıyla baş belâsıİsrail kurulamazdı...
Bizden bu kadar: Artık gerisini siz getirin!