“Aydın” der ki; suya da dokunurum, sabuna da!
Eğmeden, bükmeden özden söylemeli/yazmalı...
‘Sözde’ kalan ifadeleri ‘köze’ atmalı!
Suya/sabuna dokunmadan yazmak…
İnanmadan ‘kalbim temiz’ demek gibi bir şey olmalı!
Peki, ötekileştirmeden / ötekileştirilmeden yazmak/okumak o kadar zor mu?
Kolay olmadığı kesin…
Ancak başarılamayacak kadar da zor değil birbirimizi anlamaya çalışmak!
Bunun içinde: Samimi olmalı, toplumsal barışı önemsemeli …
Yazan, Hakk’ı hakikat mecrasından, gönül imbiğinden süzerek yazmalı …
Okuyan da ön şartsız/düşünerek/objektif yorumlamalı!
‘…Eğmeden, bükmeden özden söylemeli/yazmalı’ demiştik ya!
Bundan kelli burada da kendini:
Doktordan daha doktor…
Mahkemeye, Hâkimden daha hâkim…
Her şeyi bilen/yorumlayan insan(cık)larlaişim olmaz!
Fakat işin doğrusunu öğrenmeye açık, anlayışlı, düşünen ve adaletle yorumlayan insanlar başımızın tacıdır.
Bu yazım bu haber sitesindeki ilk yazım.
Öyle halim/selim bir yazar olduğumu falanda zannetmeyin…
Hani farkındaysanız başında da yazdım:
‘…Suya/sabuna dokunmadan yazmak…
İnanmadan ‘kalbim’ temiz demek gibi bir şey olmalı!..’
Dolayısıyla ‘merhaba’ derken peşinen de söyleyeyim:
Suya da dokunurum, sabuna da!
Doğruya doğru, yanlışa da yanlış derim…
Ha, dokuz köyden kovulduğum da doğrudur.
Ancak ‘onuncu köye’ bazı insan suretinde gözüken menfaatçi/yalaka/ dalkavuk müsveddeleri sokmayacağımı bilin.
Ve dahi bendeniz gibilerin yaşadığı onuncu köyde…
Peykenin üstündeki keçede,
geceyi demli bir çayda eritmek isterseniz…
Okumaya/Yazmaya devam.