Kurban: İtaat Ve Şükrün Nişanesi
“Kurbanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. O’na ulaşacak olan, ancak sizin takvanızdır.”
(Hac Sûresi: 37)
İslam inancının her bir ibadeti, kendi içinde muhtelif hikmetler taşımaktadır. Yüce Yaratıcının her emrinde var olan hikmeti kavramaya çalışarak, hayatı buna göre tanzim etmek kulluk bilincinin mevcudiyetini gösteren önemli bir işarettir.
Bütün islami emirlerin temelinde, “İnsan-Allah” ve “İnsan-İnsan” ilişkisinin en iyi şekilde kurulmasının ortak bir hedef olduğu görülmektedir. Kurban ibadetinin emredilişindeki hikmet de, yazımızın başında yer alan ayet-i kerimede vurgulandığı üzere, Allah’a olan itaatin ve bağlılığın ortaya konulmasıdır. Hz. Adem’in iki çocuğu arasında cereyan eden bahis, bütün ibadetler gibi kurbanın da ancak samimi bir niyet (takva) ile yapıldığı zaman kabul göreceğinin altını çizmektedir. (Maide : 27)
Dünyadaki bütün nimetleri insanoğlunun hizmetine sunan Yüce Yaratıcı, bu nimeti yerli yerince kullanarak daimi bir itaat ve şükürle yaşamamız gerektiğini işaret etmiştir. Bu itaat, Kurbanın özünde var olan ve insanı Allah’a yaklaştıran, onu Rabbinin nezdinde değer verilen varlık sınıfına dahil eden bir niteliğe sahip olmalıdır. Kurbanın ifasındaki ilk ve en önemli hikmet budur. Kur’an ifadesiyle, Rabbimizin nimetlerini saymaya güç yetiremeyeceğimizin idrakinde olarak (İbrahim Sûresi: 34) dikkate alınması gereken ikinci nokta, bu dünyada sahip olduklarımızın şükür nişanesi olarak Kurbanın kesilmesidir. İtaat ve şükrü fonksiyonel hale getiren husus, hiç şüphesiz ki, varlık sahipleri ile muhtaçlar arasında bir iletişim ve gönül bağı kurulmasını sağlayan paylaşmadır. Bu anlamda Kurban, sadece insanı Allah’a değil, aynı zamanda insanı-insana yaklaştırmada aktif bir rol oynar. Zira fertler arasında kurulan insani bağlılık ve hoşnutluk, paylaşmanın maddi boyutunun daima önünde olmalıdır.
Bütün gelişmişliğine rağmen, insanlığın, insanlık değerlerinden uzaklaşarak bir birinin canına kast etmesinde, her türlü haksızlığı pervasızca işlemesinde, fertleri ve toplumları birbiriyle kaynaştıracak ilahi prensiplerin göz ardı edilmesinin çok önemli bir payı vardır. Bizim inancımız açısından, insani ve ahlaki değerlerin hiçe sayıldığı bir dünyada, varlık da yokluk da anlamını kaybetmektedir. Sembol bir ibadet olarak Kurban, bize kim olduğumuzu, Rabbimize ve insanlığa karşı sorumluluğumuzu hatırlatarak hayatımıza istikamet kazandırırsa esas gayesine ulaşmış olur. İçinde takva ve ihlas yer almadığı zaman, kurban ibadet olma niteliğini kaybeder.
Kardeşlik ruhunun canlanması, yardımlaşma ve dayanışma sayesinde bütün insanların kalben ve fikren buluşması niyazıyla, bütün İslam dünyasının Kurban Bayramı’nı en samimi dileklerimle kutlar, bu bayramın yeryüzünde yaşanan savaşları barışa dönüştürerek, tüm insanlık alemi için huzur ve saadet vesilesi olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ederim.