Muharrem ayı, Aşura ve kerbela
“Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı gün Allah’ın yazdığı şekilde, on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır, işte dosdoğru hesap budur.” (Tevbe Sûresi:36)
Kainatı ve içinde var olan her şeyi çeşitli hikmetlere matuf olarak yaratan Yüce Rabbimizin, biz insanlara özel bir önem atfederek “varlıkların en şereflisi” sıfatını vermiş olması başlı başına hamd ve şükürle ele alınması ve tefekkür edilmesi gereken bir durumdur. Bu hikmet içinde takdir edilen ve oldukça kısa sayılabilecek ömür sürecinde bazı zaman dilimleri yüksek bir sembolik değerle bizlere sunulmuştur.
İslam tarih ve kültürünün şekillenmesinde önemli bir rol oynayan özel zamanlar içerisinde Muharrem Ayı da kendine mahsus yerini almıştır. Hicri bir yılın başlangıcı olması sebebiyle sevinç ve sürur vesilesi olduğu kadar, ümmet-i Muhammedin içine düştüğü tefrika sonucunda Peygamber Efendimizin en değerli varlıklarından olan Hz. Hüseyin (r.a) ve evlatlarının Kerbela’da bu ayda şehit edilmesi, bu ayın hüzün ve elemine işaret eder. Esas itibariyle her mü’min, Muharrem ayına ulaşınca sevinç vehüznün iç içe geçtiği bu ikilemi gönül dünyasında hisseder.
İnsanoğlunun diğer varlıklar karşısında alâmet-i fârikası olan akıl ve irade, böylesi tarihi tecrübeler üzerinde derin bir tefekkürle hareket etmesi için verilmiştir. Doğru ve güzel olanı herkesle paylaşarak yaşamak, yanlış olandan ders çıkararak aynı hataya düşmemek bakımından ele alındığında, Muharrem Ayı çok önemli bir fırsat sunmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v) ve ona yürekten inanan sahabenin Medine’ye hicretiyle, yeni bir hayatın sembolik başlangıcı olan Muharrem Ayı, İslam peygamberini yürekten kabul eden Medine halkı ile, müşriklerin zulümleri sebebiyle peygamberliğinin ilk ve en zor zamanlarında yanında olan Mekkelilerin buluştuğu özel bir aydır. Muharrem ile başlayan bu kavuşmadan yaklaşık beş ay sonra Hz Peygamber (s.a.v)’in gerçekleştirdiği ve insanlık tarihinin bir benzerini henüz görmediği Ensar-Muhacir kardeşliği ne kadar büyük ve anlamlı ise, 10 Muharrem 61 tarihinde Kerbela’da yaşanan ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in sevgili torunu Hz. Hüseyin’in şehadetiyle sonuçlanan tefrika ve savaş o nispette yürek yakıcıdır.
Bütün yakıcılığına rağmen, benzer acıları yaşamamak için inançlı gönüllerin bu hadiseden gerekli dersi çıkararak samimi bir birlikteliğe muhtaç oldukları açıktır. Buna rağmen, Orta Doğu başta olmak üzere muhtelif bölgelerde yaşanan kavga ve savaşların, yeni Kerbela örnekleri olarak binlerce masum insanın hayatına mal olması, barış dininin mensuplarını büyük bir sorumluluğa sürüklemektedir. Bu sorumluluğu hissetmeden ne Kerbela’yı doğru anlamak, ne de çevremizde yaşananları rasyonel olarak izah etmek mümkün değildir.
Muharrem Ayı, Kur’an-ı Kerim’de (Tevbe :36) “haram aylar” olarak nitelendirilen dört aydan birisidir. Hz. İbrahim (a.s)’a kadar uzanan bu anlayış çerçevesinde, haram aylarda savaş, kıtal, hırsızlık gibi her türlü haksızlık ve kötülükten uzak durulması gerektiği kabul edilmiştir. Bu inanca rağmen, İslam tarihinin en acı olaylarından olan Kerbela’nın Muharrem Ayında yaşanmış olması, mukadderatın bir cilvesi olarak etraflıca düşünülmelidir. Peygamberler başta olmak üzere, insanlık tarihindeki pek çok önemli şahsiyetin yaşadığı olağanüstü hadiselerin Muharrem Ayında gerçekleşmiş olmasını da dikkatle ele almak gerekmektedir.
10 Muharrem tarihi esas alınarak, Anadolu kültüründe kardeşlik ve dayanışma anlayışıyla hazırlanan ve yüz yıllardır paylaşılan Aşûra, her çeşit malzemenin bir araya gelmesiyle eşsiz bir tadın ortaya çıktığı ikram olarak, tam anlamıyla bu ayın özüne ve ruhuna uyan müstesna bir nitelik arz eder. Bütün farklılıklarımızı, Aşûraya özel tat katan ve hiçbir zaman bir birbirinin alternatifi olmayan unsurlar olarak değerlendirmek, hem Muharrem Ayına gerekli hürmetin gösterilmesi, hem de yeni Kerbela’ların
yaşanmaması için vazgeçilmezdir.
......................
Geçen hafta Pendik Çarşı Camiinde Muharrem Ayını ele aldığım sohbetten sonra bir kardeşimizle şöyle bir diyalog gerçekleşti:
— Hocam ben namaz kılan bir aleviyim. Muharrem ayı anlatıldığında acaba neden Kerbela hiç anlatılmıyor?
— Kerbela'yı ben defalarca anlatmışımdır. Pek çok meslektaşım da anlatmıştır ve anlatmaktadır.
— Ben anlatıldığını hiç duymadım. Maksatlı olarak Kerbela'nın unutturulmaya çalışıldığını düşünüyorum ve üzülüyorum.
— Siz hiç merak etmeyin Kerbela unutulacak veya unutturulabilecek bir olay değildir. Üzülmenize de gerek yoktur.
Makul bir anlayışa sahip olduğunu düşündüğüm bu kardeşimizin beden dili, benim söylediklerimin ikna edici olmadığını anlatıyordu. Burada asıl üzüntü duyulması gereken konu, pek çok alanda tefrikaya düşmüş olan Ümmet-i Muhammed'in derdini bile paylaşamadığı, Kerbela'yı sahiplenirken dahi farkında olmadan iftiraka düşmüş olmasıdır. Bu yazıyı, Kerbela acısını yürekten hisseden herkese ithafla, Yüce Mevla'nın bizi her türlü tefrikadan muhafaza etmesini niyaz ediyor, 1442 Hicri yılın sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için rahmet, bereket, huzur ve afiyet vesilesi olmasını diliyorum.