Suriyeli Sığınmacılar, Muhacir ve Ensar
Bu iki kavram bize Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) ve ashabını (r.a.) hatırlatır. Muhacir; Can ve mal güvenliği kalmayan, bu sebeple zorunlu olarak yurtlarından göç eden, daha güvenli ülkelere ya da şehirlere sığınan insanlara denir. İslam tarihinde ise Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabeye verilen isimdir.
Ensar ise; muhacirlere kucak açan, onlarla evini, yurdunu, yiyeceğini paylaşan Medineli Sahabeye verilen isimdir. İslam tarihinde ilk hicret miladi 615 yılında Habeşistan’a (Etiyopya) olmuştur. Mekkeli müşriklerin ilk müslümanlara yaptıkları baskı ve zulümden dolayı 14 kişilik bir sahabe kafilesi Habeşistan’a sığınmıştır. Bu hicret Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) izniyle olmuştur.
İkinci hicret Miladi 616 yılında 100 kişilik bir kafileyle yine Habeşistan’a yapılmıştır. Çünkü o dönemde Habeşistan’da adil bir hükümdar vardı, müslümanları kabul etti ve korudu.
Kameri takvim dediğimiz Hicri takvimin başlangıcı sayılan hicret ise üçüncü ve en büyük hicret olayıdır. Miladi 622 yılında gerçekleşmiştir. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.)’i öldürmek için Mekkeli müşriklerin pusu kurdukları gece, Hazreti Ebubekir’le (r.a.) birlikte Mekke’den ayrılıp Medine’ye göç etmeleri olayına verilen isimdir. Müşriklerin zulümleri dayanılmaz bir hal almıştı. Müslümanlar canlarını ve inançlarını korumak için Medine’ye sığınmak zorunda kaldılar. O günden bugüne, hicret olayları devam etmektedir.
OSMANLI DEVLETİNE İLK SIĞINMA
Müslümanların kurduğu, şu anda İspanya’nın bulunduğu topraklarda Endülüs Emevi Devleti miladi 756 yılında kurulmuş, 275 yıl hüküm sürdükten sonra dağılmış, 1492 yılına kadar da beylikler olarak devam etmiştir. Bu dönemlerde bütün dinlere mensup insanlar huzur içinde Endülüs’te yaşadılar. Daha sonra buraya hakim olan Hıristiyan krallar, müslümanları ve Yahudileri ya katletmişler, ya da sürgün etmişlerdir. Elhamra kararnamesi ile 2. Ferdinand İspanya’da kalanlar olursa öldürülecekti. İşte o tarihte sürgün edilen müslümanlar ve 150 bin Yahudi’nin çoğu Osmanlı Devletine sığınmıştır. Osmanlı onlara kucak açmış ve sığınmacı olarak kabul etmiş, vatandaşlık hakkı vermiştir.
Osmanlı’ya 1498 yılında Arnavut göçmenler de gelmiştir. İstanbul’un Arnavutköy ilçesi bölgesine yerleştirilmişlerdir. 1831 yılında 10 bin Polonyalı, Rus işgalinden sonra sığınmacı olarak Polonezköy’e yerleştirilmişlerdir.1878 yılında Avusturya-Macaristan imparatorluğu Bosna’yı işgal etmiş ve 1918’e kadar 4 önemli göç dalgası olmuştur.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE SIĞINMACILAR
Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye ilk göç hareketi 1924 yılında Makedonya’dan olmuştur. 1950 yılına kadar Yugoslavya’dan 305 bin kişi Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. 1989 yılına kadar Bulgaristan ve Romanya’dan 800 bin civarında göçmen Türkiye’ye gelmek zorunda kalmıştır. Yine Uzun yıllar boyunca devam edegelen Çin zulmünden dolayı Doğu Türkistan’dan göçmenler Ülkemize gelmiştir. İkinci dünya savaşından sonra Türk Dünyasından Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Karakalpaklar, Balkarlar, Karaçaylar, Azeriler, Dağıstanlılar, İnguşlar, Çeçenler ve daha birçok Türk boyları Anadolu’ya yerleşmiştir. 1979 İran Devriminden sonra 1 milyona yakın Azeri, Fars ve Kürt kökenli göçmen ülkemize göç etmiştir. Rusya’nın 1979-1989 yıllarında Afganistan’ı işgali döneminde, Afganistan’dan ülkemize Özbek, Uygur, Kırgız, Kazak Türkleri sığınmıştır. Irak’ta 1988 Halepçe katliamından kurtulan yaklaşık 52 bin Kürt kökenli Irak vatandaşı ülkemize sığınmıştır. 1991 Körfez Savaşında 500 bine yakın Irak vatandaşı ülkemize göç etmiştir.
1992-1998 yılları arasında Bosna Savaşından dolayı 20 binden fazla Boşnak Ülkemize sığınmıştır. 1999 yılında Kosova’dan 18 bin, 2001 yılında Makedonya’dan 11 bin muhacir ülkemize göç etmiştir. Yaklaşık bir asırdır Ahıska Türkleri’nin önemli bir kısmı Rus zulmünden dolayı Anadolu’ya sığınmıştır. 11 Eylül terör saldırısını bahane ederek 2001 yılında Amerika’nın Afganistan’a savaş başlatmasından sonra, iç karışıklar ve savaştan dolayı Afgan göçmenler de 20 yıl boyunca ülkemize sığınmışladır. 2011 yılında çıkan Suriye iç savaşı, Esad’ın zulmü, Rusya’nın işgali ve Amerika’nın terör örgütleri vasıtasıyla veya doğrudan müdahelesinden dolayı istikrarsızlaşan Suriye’den 3 milyon 700 bin Suriyeli Muhacir ülkemize sığınmıştır. Daha burada sayamadığımız birçok coğrafyadan yüzbinlerce insan ülkemize göç etmiştir.
Anadolu gerçekten bir ana şefkati ile tüm mazlum ve mağdurların güvenli bir limanı ve bir baba ocağı olmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) ve güzel arkadaşları’da muhacirdi. Misafirperver milletimiz hem İslam’ın emri hemde insanlığın gereği kapısına gelen, ocağına sığınan kimseyi dil, din ve ırk ayrımı yapmaksızın geri çevirmemiş, aynen Medineli Ensar gibi onlara evini yurdunu açmış, ekmeğini aşını paylaşmıştır.
Ülkemizde Suriyeli göçmenler üzerinden politik mülahazalarla ötekileştirici söylemler geliştirenlere yanlış bir yolda olduklarını söylemek istiyorum. Şu anda Ukrayna halkının yaşadığı dramı izlerken böyle yakışıksız söylemler geliştirmek de vicdanları sızlatıyor. Ukrayna’dan şimdiye kadar 4 milyona yakın insan Avrupa ülkelerine sığındı, belki bu sayı iki katını geçebilir ancak hiçbir Avrupa ülkesi onlara durun, gelmeyin demiyor. Çünkü bunu söylemek evi yanan komşunun üzerine kapıları kilitleyip orada yanmasını seyretmekten farklı değildir. Avrupalılar başka ülke göçmenlerine aynı hoşgörüyü göstermiyor ancak Türkiye, devlet ve millet olarak el ele şu anda Ukrayna sınırında Kızılay, Afad ve Türk Sivil yardım kuruluşları olarak ayırım yapmaksızın hizmet vermektedir. Bu milletin asil duruşu ve engin hoşgörüsü, feragatı ve fedakarlığı, yardımseverlik duygusu işte budur.
Suriye’de taş taşın üstünde kalmadı. Suriye şehirleri Esat ve Rusya tarafından yerle bir edildi. 500 bine yakın insan öldürüldü. 7 milyona yakın mülteci dünyanın her tarafına dağıldı.
Henüz Suriye güvenli değil, barınacak bir yerde kalmadı. Politik beklentilerle bir kısım kendini bilmezlerin, insanların canı üzerinden kumar oynar gibi “Suriyeliler gitsin mi, gitmesin mi” diye anket yaptırmaları, kamuoyu tepkisi oluşturmaya çalışmaları insani değerlerle ve insan hakları İle bağdaşmayan çirkin bir kampanyadır ve ayıptır, günahtır.
1492’de Osmanlı Sultanı 2.Bayezid’ın 150 bin Yahudi’yi Osmanlı topraklarına kabulünden bugüne kadar 530 yıldır bu millet hiçbir sığınmacı ve muhaciri geri çevirmedi. Bir kısımları gibi mağdur ve mazlumlar arasında ayırım yapmadı. Çünkü bütün mazlum ve mağdurların gözyaşı aynı renktir. Ülkemizde Avrupalıların yaptığı gibi Suriyeli düşmanlığı körükleyenlerin bu milletin ruh kökleri ile bağlantısı olamaz. Yüce Allah, dünyanın hiçbir yerinde zalimlere fırsat vermesin, tüm mazlum ve mağdurların yardımcısı olsun. Milletimiz ve devletimiz payidar olsun. Amin.