Yeni Türkiye
7 Haziran sonrasında, Türkiye’de ki sosyo-politik tartışmalar iki kavram üzerinden yürütülüyor; Koalisyon ve Operasyon. Koalisyon kavramı Türkiye’nin on üç yıllık tek başına iktidar döneminin ve istikrarlı hükümetler sürecinin sona erdiğini işaret ederken, operasyon kavramı Türkiye’nin kürt vatandaşlarına dönük yürüttüğü, nihai olarak terörü bitirme ve toplumsal barışı tesis etme çabalarının kesintiye uğramasına işaret ediyor. Aslında her iki kavramı, AK Parti tarafından 7 Haziran öncesi ortaya atılan değişim ve dönüşümü işaret eden bir kavrama karşı yürütülen topyekün bir mücadelenin çıktısı olarak görmek gerekir; YENİ TÜRKİYE
Yen Türkiye kavramının hem ulusal hem de küresel planda oluşturduğu politik alerji, 7 Haziran seçimleri öncesi büyük bir muhalif koalisyonun rekabete değil hasımlığa dayalı siyasi stratejileri ile şuanda “konjonktürel bir kaosa” neden oldu. Konjonktürel diyorum çünkü Yeni Türkiye iddiası, on üç yılık Türkiye’deki zihinsel ve yapısal dönüşüm sonrasında, bir çırpıda rafa kaldırılacak ve vazgeçilebilecek türden bir siyasi iddia değil.
***
AK Parti’nin on üç yıllık iktidar döneminde ortaya koyduğu hükümet performansı sadece ekonomi, ulaşım, sosyal devlet, adalet vb. gibi başlıklarda değil, devlete hâkim olan kemalist bürokratik vesayetin tasfiyesinde de kendini gösterdi. İnkılâp kadroları olarak nitelendirebileceğimiz AK Parti kadroları Türkiye’de önemli ölçüde antidemokratik unsurların temizlenmesi ve sosyo-politik alanın demokratik gelişime uygun hale getirilmesinde devrim niteliğinde adımlar attılar.
Artık sıra inşa kadrolarına gelmişti ama bu o kadar kolay olmayacaktı. İnşa sürecinin anahtar kavramı olan Yeni Türkiye iddiasının hem iç hem de dış aktörlerin rızası hilafına 7 Haziran seçimlerinde millet tarafından büyük bir hüsnü kabul görmesini ummak bir asırlık yerleşik statükoyu hafife almak demekti.
Evet, AK Parti açısından 9 puanlık kayıp ciddi bir siyasi başarısızlıktır fakat toplumsal meseleleri ve toplumsal dönüşümü sadece sandık matematiği ile okumak sağlıklı bir yöntem değildir. Şöyle bir senaryo düşünelim; AK Parti %44 oy almış olsaydı ve HDP %10 ile barajı aşmış olsaydı acaba AK Parti için bugün bunca sert eleştiri ve mağlubiyet edebiyatı yapılabilir miydi? Hayır, yapılamazdı, o halde mesele aslında çok karmaşık değil, seçmenin HDP konusunda verdiği destek konusunda biraz kantarın topuzunu kaçırmış olduğunu söyleyebiliriz ya da beyaz Türklerin HDP ye oy verecek kadar AK Parti düşmanlığında ileri gittikleri de söylenebilir.
7 Haziran sonuçları üzerinden AK Parti’nin artık toplumsal meşruiyetini kaybettiğini iddia etmek, toplumsal kutuplaşma iddialarının sandık sonuçlarıyla tescil edildiğini, dolayısıyla toplumsal barışı sağlamak adına AK Parti/ CHP koalisyonun mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamak, en son 22 yıl önce iktidar ortağı olabilmeyi başarmış bir CHP ve onun koltuk değnekçileri için kullanışlı bir argüman olabilir. Fakat birbirine tamamen zıt iki görüşün bir araya gelerek “ortak iyi” yi bulmak adına koalisyon yapabilmesi ve bu birlikteliğin başarılı olabilmesi mümkün görünmemektedir. Bu noktada AK Parti’nin önünde iki tercih bulunmaktadır biri küresel kapitalist sisteme entegre olmayı ve itaat etmeyi kabul ederek CHP ile koalisyon yapmak yani ANAP’laşmak –Sn. Cumhurbaşkanımızın “intihar” değerlendirmesinin burada altını çizmek gerekir.- diğeri de Yeni Türkiye iddiasında kaybedilen seçimi sadece bir vites küçültme olarak değerlendirerek daha güçlü bir şeklide yola devam etmeyi göze almak.
***
Seçmenin ferasetini adeta fetiş haline getiren, seçmen çok ince ayar verdi kabilinden sözlerle seçmenin altın oranı yakaladığını iddia eden elitlerin sandığa bu kadar sahip çıktığına bugüne kadar hiç şahit olmamıştık, hatta seçim sonuçlarının meşruiyetini tartışmaya açmak adına hile ve hırsızlık suçlamaları hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Surda mukaddes bir gedik açalım da bunu HDP toplarıyla mı yaparız paralel toplarla mı yaparız hiç önemli değil diyen bu zevat için, ikballeri söz konusuysa açılan gediğe rüzgârın nereden eseceğinin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Hatta Kandil’den esen meltem rüzgârlarını bir Selahattin türküsü ile romantizme dönüştürebilecek kadar mahirdirler.
***
Bundan sonra ne olacak?
%41 ile tek başına iktidar olmayı iki üç puanla kaybetmiş olan AK Parti bu kayıp üzerinden bugüne kadar üzerine çöken iktidar yorgunluğunu atacak, muhafazakâr-demokrat söylemini güçlendirecek, hükümetsizlik krizini yaşayan seçmene başkanlık sistemini anlatabilmek için verilen imkânı iyi değerlendirecek, yeni bir soluk, bir silkiniş ve heyecanla Yeni Türkiye iddiasını 2023’e taşıyacak.
Yeni Türkiye iddiasını ve davasını bugünlere kadar başarıyla omuzlamış olan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin, ümmetin ve tüm dünya mazlumlarının umududur. Onun üstünü çizmenin; adaletin, barışın, huzurun, istikbalin, Yeni Türkiye’nin üstünü çizmek olduğunu bilenlerin koalisyon aşkını ve bu vesileyle Recep Tayyip Erdoğan’ı siyasetten ihraç etme çabalarını iyi okumak gerekir. Bir zamanlar siyaset dışı müdahalelerle Recep Tayyip Erdoğan’ı ve onun şahsında bu milletin evlatlarını siyasetten uzak tutmaya çalışanlar şimdi ise siyasi zekâlarını ve kabiliyetlerini kullanarak yine aynı şeyi yapmaya çalışıyorlar. Geçmişte çok sokulduğumuz o yılan deliklerine beton dökeli çok oldu, oyunun farkındayız, hevesleri inşallah yine kursaklarında kalacak.
YENİ TÜRKİYE YENİ BİR SOLUKLA YOLUNA DEVAM EDECEK!