İsrafın Önüne Geçmeliyiz
Bireysel ve toplumsal hayatımızda pek çok israfla karşılaşıyoruz. Yeme-içmede, giyim-kuşamda, gezip-tozmada yani, içtimai hayatın her alanında sınırsız israfımız mevcuttur.
Bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya mecbur kalarak bazı israflara ortak oluyoruz. Bunların içinde en çok karşılaştığımızda zaman israfıdır.
Güncel hayata baktığımız zaman kendimizi, pek çok uygulamaların içinde buluruz. İş hayatın da görevine zamanında başlamamak, iş saatlerinde işinin hakkını vermemek, mesaisinden önce işyerinden ayrılmak birer israftır.
Düğün-nişan gibi geleneksel programlarda, Konferans-seminer gibi sosyal toplantılarda vaktinde gelmemek, gereğinden fazla olarak insanımızın vaktini harcamak zaman israfıdır.
Fi-tarihinde bir ilçemizin din görevlileri ‘’Kutlu Doğum Programı’’ düzenliyor. Benim de hocam İlahiyat Profesörü konuşmacı olarak katılıyor. Ancak İlçe müftüsü bir ön konuşma yapıyor. Tam Bir Saat Otuz Beş dakikalık selamlama konuşması!
Akabinde değerli hocam kürsüye davet ediliyor. Hoca diyor ki; ‘’Arkadaşlar, müftü bey konuşulacak her şeyi konuştu! Ben eğitimciyim, bu insanları daha fazla tutmak doğru değil. Teberrüken bir Hadisi Şerif okuyup bitireceğim’’ der.
Bu tür programlarda ikinci ve üçüncü şahısların ‘’hazır kalabalığı bulmuşken birazda ben sesleneyim mantığıyla’’ davranması zaman israfıdır.
Bir dostuna, arkadaşına randevu verip randevu saatine uymaması, çağırıldığı bir davete vaktinde katılmaması zaman israfıdır.
Emekli veya çalışan insanımızın mesai dışında, tatil günlerinde kahve köşelerinde, oyun masalarında gününü boşa geçirmesi zaman israfıdır.
‘’İki günü eşit olan bizden değildir’’ kutsi öğretisini kulak ardı edip kendini yenilemeyen bir eğitimci, bir mühendis, bir iş adamı, bir yönetici zaman israfı yapmaktadır.
Her şeyden önce ömür nimeti, Yüce Allah’ın tüm canlılara bir defa kullanmak üzere bahşettiği kıymetli bir sermayedir. Zamanımızı en güzel amellere sarf etmemiz gerekir.
Peygamberimiz (s.a.v.) Hadis-i Şerifinde; ‘’İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit’’ (Buhârî) buyurmaktadır.
Kur’an-ı Kerimde zamana yemin ile başlayan Asr Suresi vardır. Bu surede Rabbimiz; ‘’Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir)’’ buyuruyor.
Bu surede Asr'a yapılan yeminle, insan hayatında zamanın önemi ve değeri arasındaki ilişki üzerinde durulmuştur. Zamanın önemine vurgu yapılmıştır.
Asr Suresinde; iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye ile ihya edilemeyen zamanların israf edildiği ve bunun hüsran vesilesi olduğu bildirilmektedir. Zamanı hakkıyla değerlendirenlerin istisna tutulması da, bu konuda insanların ekseriyetinin aldandıklarına işaret edilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şerifinde; ‘’Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!’’ (Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25) buyurur.
Zamanın kıymetini bilmeyen ve onu gereksiz şekilde harcayıp israf eden insan, kendisine verilen ömrü hep azımsar ve kendisine daha fazla ömür verilmesini ister.
Önemli olan kendisine verilen ömrü, en güzel şekilde değerlendirmektir. Zamanı değerlendiremeyenlere, uzun sürelerin verilmesi bir anlam ifade etmez.
Ömür Nehri hızlı bir şekilde akıp gitmektedir. Zamanın kıymetini anlamak ve gereğince değerlendirebilmek gerekir.
Zaman, üzerimizdeki Allah’ın büyük nimetlerinden ve emanetlerinden biridir. Tüm emanetler gibi zaman emanetini de yerli yerince kullanmakla yükümlüyüz. Sahip olmamız gereken en önemli hasletlerden biri de zaman bilinci olmalıdır.
Abdullah YADİGAR- 11/04/2017